Popüler Yayınlar

25 Kasım 2019 Pazartesi

Anadolu Halk Edebiyatı

Ben bir sevdaydım yüreğim maden Zifiri karanlığım,lakin bana yanabilmek bahşedilmiştir be muhterem Falancasının oğluyum,ZONGULDAKLIYIM,zaten önemi yok, Artık bana derler kömür tadında yanamayan kara matem Saçlarımsa bir fındık ağacı,
Eskiden kraldım sarsıldıkça döküldüm ve düştü tacım, Bıçakla aşk kazındı göğsüme 
Köklerim GiRESUN a kiracı, Bitlerimi temizleyen annem öldü.
Kelim,
Yitti inancim. Alnımsa kırışmış bir çay tarlası Sevdiğimin adı buluttu,kızımızın adıysa yağmur damlası RiZELiYiM,patlayıp kızımı kirletti çernobil kazası Ben de ilk isteyene verdim,çok guzeldi,azdı başlık parası Şakaklarımdaki sinirin mührü Karadeniz,haksızlığa karşı çatık,
O yüzden alttan almayi çok beceremeyiz, Lakin kurnazın oyununa geldik,nereye gitti benim emeğim? Patronun çarkı kırık,kimseye gösteremeyiz Ben bir aşktım,ANGARA ise sağ gözümün bebesi Misket şarabımın mezesi, gücenme Ömer Hayyam'dır dedesi Lakin bir kere bulaştı gözüme siyasetin lekesi, Artık tek gördüğüm halktan saklanan yolsuzluk fezlekesi, Tatlı bir EGE şivesi duyar sağ kulağım, Baharım güneşimdir,üzüm bağinda uçar gelinimin duvağı Biraz iZMiRLiYiM biraz DENiZLi,kirvemdir Kazdağı Lakin gelinimin çığlığıyla yırtıldı kulak zarım Sağ yanağım dile geldi.'' ne olursan ol gel''dedi. Gelmediler, bir Yunus geldi,''kim olmuş ki gelsin''dedi Aşka semah dönerken kurudu neyi konuşturan dilim, KONYALIYIM ,bir güvercin kondu yanağima  ''BENi ÖLDÜR '' dedi. AKDENiZ sağ yanıma değen cemre, Yaşamayı severdi içimde gülümseyerek uçuşan her zerre, Şimdi ziyaretime gelin,sahil kumuyla yapılan kabre Çünkü ufku olan o koca deniz artık bir katre. Ben hep bir aşktım,sol gözüm Pir Sultan Abdal Dost dedim astılar,en-el hak dedim ama yaktilar Madimak'ta SiVASLIYIM,ellerinde meşale ile gözümün akını akıtanlar, Sağ gözümün üstüne köşk kurmuş,her yemeğe çatal batırmakta. Sol kulağim bağlamanın sesine hayran, Kırklarin kapısından ''CESARET'' diye fısıldar şah-ı merdan, Duzgin baba DERSiM diye bağırır,gülümser ERZiNCAN, Ama bağlamanin teli kopmuş,sürülmüş her bir can Sol yanağımı DiCLE öptü  Kendimi Pariste hissettim,gel bir de içine dal dedi on gözlü köprü, DiYERBEKiRliyim zindanımda işkenceyle yakıldı türkü, Hevsel kadar yeşildi sakalım,kökünden devlet söktü Ben bir aşktım sol yanim doğu,sol yanim mezopotamya MARDiN de SÜRYANiYiM,pamuk kokusuyum TOROS dağlarinda, Biraz ERMENiYiM,biraz KIRMANÇİyim biraz da ZAZA Ben bir ölümsüzüm,lakin iktidar hırsıyla öldürüldügüm yazar.

Onur Dursun-Anadolu

15 Ekim 2019 Salı

KAYIP ARANIYOR














Bu sabah yine kurşunlanarak uyandırıldım.
Beklenmedik bir şekilde olmadı, bekliyordum.
Biraz gergin bir keman sesiyle olsaydı daha hoş olabilirdi.
Delik deşik olsam da ölmeme gibi bir huyum var benim.

Doğudayken tüm arkadaşlarımı bir bir kaybettim,
İşimi kaybettim,
Annemi kaybettim,
Akrabalarımı kaybettim,
Her olayda daha fazla arkadaşımı kaybettim,
Kendimi defalarca kaybettim,
İçimdeki de karnındaki de..Çocuğu kaybettim.
Tutkumu, inancımı, yeteneklerimi de hepsinden sonra kaybettim.
Kimse istemez kaybeden tarafı sanırım,
Ben o tarafta doğuruldum, kalbimin bir kısmını o zaman kaybettim.
Ben yarım olarak dünyaya gelip, birden fazla insana bürünüp gençliğimi kaybettim.
Kaybederken hepsini tek tek kaydettim.
"Tekrar tekrar kaybeder mi insan"diyerek çıkıştım.
Ağzımdan çıkanları da o an kaybettim.

Her gün ve her ay hayat döngüsünden asla şaşmıyor,
Berbat kelimesinin anlamını yitirip havada kaldığı o anları bilmez çocuk.
Dönüyor dönüyor ve tekrar başa sarıyor.
Kainattaki herşeyin sürekli hareket etmesi doğal.
Ama kasetin hep takılması biraz şey sanki. Berbat.
"Vaktidir yaşamanın, yaşamak güzeldir" diye mottoların çıktığı dönemde,
Bu kelimelere haiz olma yitimi de kaybettim.
Yanımda olmayan herkesin güzel anılarında varım sanıyordum ya,
Ben o anıları da kaybettim.
Bir harf yazmanın günah ve yasak olduğu dünyamızda..
Yazmadan, konuşmadan, bakmadan, görmeden ve kokusunu duymadan yaşanır diyenler var.
Benim tarafım sessizlik.
Benim yerim doğurulduğum yer.
Benim gülüşüm, tanrının gökkuşağı.
Diyenlerin, duyanların olmadığı o alan.
Oradayım. Saklanıyorum.
Bekliyorum.
Şimdilik Allaha ısmarladık.


20 Haziran 2019 Perşembe

Sadeleş















Burnumu kırdılar
Güvenimi kırdılar
Kalbimi kırdılar
Gururumu kırdılar
Telefonumu bile kırdılar.
Zincirlerimi kıramadılar.

Bağlı olduğum kendim ve kendimden geçen sihirli kısacık zincir.
Gözlerimdeki kan çanaklarında öfkeden, güvensizlik ve korkudan başka bir şey şimdilik yok.
Olamazdı da.
İnsanım ben, sade vatandaş.
İyi bir baba ve annenin sevebileceği bir oğul.

Tutkumu çaldılar,
Özgüvenimi çaldılar,
İnancımı çaldılar,
Arkadaşlığımı çaldılar,
İyi bir koca olmamı bile çaldılar.
Güzel bir baba olabileceğim gerçeğinin yanına bile yaklaşamadılar ama.

Kalbimdeki elli bin sinir hücresinin hepsine bağlı olan evlatlarım.
Yüzümdeki her mimikte  koruyamama, sahip çıkamama ve uzun süre yaşayamama korkusu.
Her saniyesinde yitirdiklerimi yerden yere vurup çoğaltan herkesin umursamazlığı.
Oldu bunlar, hepsi oldu.
Ağlayamadım bile.
Nasıl ağlanacağını bilmezdim bu zamana kadar
Ağlamaklı olmak diye bir deyim var doğduğum yerde.
Ağlamaklı oldum.
O hissimi yeşerten güruh,  kuru ağaca bir yudum su vermedi.
Ve ileride gölgesinde sığınacağımız dalımız da hiç olmadı.

İyi bir baba ve annenin sevebileceği bir oğul olabilirdim.
Ben aslında iyi bir baba da olabilirdim.
Babam gibi bir baba..
Mizacımız ve mizahımız uymadı.
O sadeydi, ben sadece.
O gülmezdi ben kahkaha atamazdım.
Ben ondan 30 yıl önce öldüm
O benle birlikte.
Kıranlar, çalanlar hala hayatta.
Ne denir ki baba.
"Kadınlar hüzünlü prenses olmayı bırakıp, bilge kadın olmalı"

Müzik : https://www.youtube.com/watch?v=RQYBXyTeh_0

Sevgiler, Gökoğuz.



27 Mayıs 2019 Pazartesi

Üzgüntü.













Soldum,
Soluyorum,
Soluk soluğa yaşanan çetin savaşlardan çıkıyorum,
Terzinin gömleğimin kolunu kesmesi gibi yarım kalıyorum.
Dikiyorum iç organlarım görünmesin yakından.
Yakandan kursağını kıskanıyorum, yutkunmak ne de mahrem şey.
Yakıyorum midemi eksantrik içkilerle ve büyüyorum
Ne yürüyor ne usanıyorum, nefesim avuç kadar kalmış, bilmem nasıl
Fasulyenin karyola altı pamuklarda yeşermesi gibi karartı

Bendeniz, Ben deniz
Ben gökyüzü, ben bulut, ben balık, ben çamur, ben tuz...soluyorum.
Söküyorum her bir notu kitapların arasından,
Sövüyorum adım adım.

Dergahın yolunu hatırlamayacak kadar renksizim.
Takat, takva, nefes, yeme, içme, düşkünlük..
Hepsi ziyan oldu. Ziyan ettim,
Kendim düştüm, ağlaya ağlaya soldum.
Toprağa verilen ilk can suyunu bilmezsin.
Güneşin gerdandan akan ılıklığı ısıtmasını da,
Söylenirken susmak tercihim.
.
Kes berber saçlarımı, yoksa yolacağım her bir teli..terimde da varsın.
Budandıkça coşmalı tüm canlılar..
Aşkın cazibesine kapıldığım şu doğa üstü hayattan kes beni.
Şu hayattaki tek bağımız yeşil reçeteler olsun, kısa kes.
Deli desinler demesine de, deli değilim ki.
Bendeniz, Ben Deniz.
Sizi bilmem ama
Sizi bilirim.
Ben-sizi ve bensizi iyi bilirim.


25 Aralık 2018 Salı

Manifesto




















Sonsuza kadar sürebilecek bir nöbetin şarkısı. ''Kaybolup gidenler hakkında konuşmalıyız bir an önce. Hata yapanlar hakkında konuşmanın tam sırasıdır. Kaybolup gidenleri sorgulamak gerek. Demokrat diye geçinen yalancıları sorgulamalıyız. Kaybolup gidenler hakkında konuşmalıyız bir an önce. Yitirdiklerimizi konuşmalıyız bir an önce. Hep hatalı olanlar hakkında konuşmanın tam sırasıdır. Özgürlük hakkında konuşmalıyız bir an önce. Kaybolup gidenleri sorgulamak gerek. Demokrat diye geçinen yalancıları sorgulamalıyız. Özgürlükten bahsetmek önemlidir. Demokrasiyle her zaman el ele dolaşır...''

Müzik : Tony Gatlif. Sözler: Çeviri

8 Kasım 2018 Perşembe

Otel

Aksaray'da ucuz bir otel
Yatağımda rimeli akmış bir faişe
Aklımda sen.
Senin üstünde başka birisi.

7 Kasım 2018 Çarşamba

Anne ve çocuğu şiiri
















Nerede benim baş parmağım?
Balabanları kapayan,
Duduklere ses veren,
Ağlayan aç bebeklere emzik olan parmağım..

Ne notaları duydu bu kulak,
Ne çığlıkların üstünü kapattı.
Yorganın sıcak yüzüyle, evladın üşüyen gözlerine "derman ol" dercesine.
Ol dedi.

Çocuk öldü..açtı,üşümüştü
Annesinin çilesini anlatan bir nota henüz bulunmamış,
O acıyı yatıştıran ecza keşfedilmemiş,
Lokman Hekim bile henüz doğmamıştı.
Korkunçtur dönüş sesi dünyanın..

Doğmuş ve erkliğini tamamlamış hiçbir birey,
Kadıncağızın acısını paylaşamamış.
Söylentiye göre;
Gözlerini hiçbir palyaço güldürememiş,
Avuçlarını on binlerce kömür ısıtamamış.
Komşuların taşıdığı bir o kadar kap acılı yemek dahi tesir etmemiş.

Olanlar oldu, insanlığın tanımı değişti.
"Sahip oldukların değil, paylaştıkların kadar hayat"
Annecik o çileyi ne eşe dosta açtı ne aşabildi..
Bir canın göğüs kafesinden göçü,
İki cana mal oldu.

Sesi kısıldı, insana dair tüm duyular kayboldu.
Tek yaptığı yürümek olan annenin önce tek bacağı aksadı,
Sonra göz pınarları kurudu,
Saçları beyazlaşıp döküldü..
Evladının doğum anındaki silüetinde paylaşamadığı hayatından oldu.
Ardında kalan boğuk sesler,
Birkaç kap komşu yemeği ve son söz.
"Keşke ölümü çocukların ulaşamayacağı bir yere kaldırabilseydik"

Baş parmağımdan bir yer koptu.
Kalbime bağlanan damar.
Dalgın uğraşlar, sonsuz kelamlar..
Ne o sözü ne o gözü unuttum vesselam.

26 Ekim 2018 Cuma

Roman'ın Hikayesi















İstanbul'un taş duvarları arasındaki güzel esinti.
Çayımın buharı, kalyanın elma kokusu, Cihangir'in esnafı..
Göç etmiş ya da ettirilmiş,
Barok mimariyle teneke evler arasına sıkıştırılmış 72,5 millet.
Ben o buçukluk kısmının müziğiyle cenk ediyorum.
Don Kişot olmasam ne fayda?
Tüm arnavut yokuşları Atatürk Heykeline çıkmıyor mu?

Kestane mevsimi döngüselliği az kalıyor.
Hızıma yetişemiyor..şehirleşme ve yozlaşma
Gitmeyen bilmez ama gitmeye de çalışmaz.
Hikayeleri yaratmaktansa dinlemek daha zahmetsizdir.
Biz hep kolayına kaçtık.

Kazancı yokuşundan tünele kadar yürümemişsen,
Kestaneci arabasında gizlice ısınmayıp,
Sonbaharın dar, dapdar geçitlerinden tüyüp,
Avuçlarında sevgilinin yahut çayın mahremini tutmadıysan,
1 eksiksin demektir.
İkimizden 1 fazla da yaratamadık ya, suç kimin?

Tamamlanamayan bir gösterişli yapısın ey Galata.
Suriye Pasajı'nın Terkos'tan bir Tokatlıyan Han kadar farkı var.
Her damar sonunda kalbe ulaşmıyor mu?
Suç bağımsızların.

Kahveler küçük fincanlarda çok mu şirin ki.
Bol telveli olanını cezveden hep birlikte içmedikçe,
Ekmeğini paylaşmanın anlamsızlığı sonbaharda başına anca dank eder.
Geriye bırakılan bahçelerdeki yasemin kokusu da cabası.

Gönderildik.!
Memleketten, gönülden,ordudan,uzak uzak meydanlardan..
İstiklal'e kadar.
Bize kalan çalgılarımız ve bir avuç sahil kenarı kestanesi.
Kabuklarının çıtırdaması bize sürgünden kalan yağmur şifası gibi.
Parmaklarımız yandı.
"Kendinize iyi bakın" diyebilecek analarımızın dilini de kaybettik.
Kurban olunurdu, Olduk..Gönderildik.

Yanı başımızdan geçen binlercesi bizi görmez.
Sen de beni görmemiştin.
İstanbul'un iki yakası gibiydim.
İki yakam bir araya gelmezdi, hala da öyle..
Kollarımızın ulaşacağı son noktaydı, uzattıkça uzattık.

Kestane mevsimiydi.
Romanlar boğazları acımadan büyük sesleriyle akordeon çalıyorlardı.
Elleri üşümez,
Çay içmez,
Çoğu sakat
Ve
Kestane yemezlerdi.
Bana hep sürgünü hatırlattılar.
Canımı acıta acıta, üstümde tepindi ritmleri.
Herkesin hayatındaki göçlerin alameti farikası
Cihangir'de başlayıp, cihangir''de son bulması..
Ne kaderdir ne dram.
Melodikadır ve kedidir belki..

Çay yanındaki minik kurabiyeler.
Sonbaharın şatafatlı hayatlarımıza bıraktığı içe dönüşümün bir özetidir.
Beni herkes dinlemez ve sevmez.
Florin'e sorun ve ondan dinleyin.
Bu O'nun hikayesi.
İstanbul'un taş duvarları arasındaki güzel esinti.
Çayımın buharı, kalyanın elma kokusu, Cihangir'in esnafı..
Buçuk millet benim acım,
O'nun hikayesi.


15 Eylül 2018 Cumartesi

Travma












Bir şeyler mırıldan, yorgunum.
Kendimi anlayıncaya kadar tut elimden, aklımızdan geçelim.
Hüznümü sar, özrümü kabullen,umudumu sahiplen..
Çok değil, anladığın kadar sev beni, konu serbest.

10 Ağustos 2018 Cuma

Estağfurullah

























Yo yo..İyiyim.
Sadece kafamı uçurdular.
Gövdemden ayrıldım.
İkimizi kainatın farklı topraklarına serperek serdiler.

Ceset diyor yeni nesil.
Gerçeğin çağrışımı tam da bu, ta kendisi.
Yudum yudum, tuzlu buzlu iniyor,
Yandırsa da Estağfirullah..

"Gayb diyarının Sayın Yolcuları..!?
Yaşamınız birkaç günlüğüne tuvalet molası vermiştir." benzeri anonslar duymaz mısınız?
Kekin kabarık ve dolgun görünüşüne aldanmak..
İşte böyledir iyi olmak.
İyisindir..Görünürsün..
Başka başka diyarlarda, başka yüzlerle görünürsün.
Bir minnettar kul demez
"Ey cesedim , kafanı uçurmuşlar..Kimlerdensin?!" diye.
Gövdenden ayrıldıkça, gündemden de düşülür haliyle.
Haliyle vaktiyle iyi yaşamışız amma..
Ve lakin,
Ve bek eyice, denir.
Denmeli,

Dengi misin sen?
Mağrifet et de kana kana iç Zümremin nimetlerinden.
İrfan sahibi her müptezel yoluna kul,
Galaksiden bir yol..
Deli misin sen?

Akşam ezanı okunur duymaz mısın? Rakı kadehlerinde sirtaki mi yaptı desin elalem?
Ve lakin,
Ve barik,
Ve estağfirullah.

Kafamı bedenimden ayrı koymuşlar.
Biri sıratın bir ucunda, diğeri diğer..
Ucunda yaşamın.
Kalemin ucunda diğeri, öteki olan.

Gönülperest olarak üflenen her ciğer dumanı
Köz olur da dışarı tükürülür mü?
Ne der elalem
Ve tövbe , ve estağfirullah.

Fesleğen yaprağının ucu kadar huzur.
Bir kedi maması büyüklüğünde de olur.
Aslında hissizleşilen her bir iç boşluk kadarı..Tam karar.

Geçenlerde yine ahaliyle karşılaştım.
Orada öğrendim de gül gül öldüm.
Kafamı uçurmuşlar.
Hiç haberim olmadı.Olsa bir geçmiş olsuna gelinmez mi?
Komşu kısmısı işte.
Vallahi gelen giden olmadı.

Yapılmayan,
Tahayyül edilenin aksine hep keskin bir kılıçla bizi ikiye ayırmış.
Ve üstelik otuzlu, üçlü,beşli senelerin akması bize haber edilmemiş.
Konu buymuş Sahi.
Ve lakin inanamadım.
Estağfirullah
İyi adamdı.
Bey eyice.

#gokoguz

17 Mart 2018 Cumartesi

Sevda

















Aklımda bin gavur.
Fersah fersah kelimeler;
Kimisi derin, kimisinin sahibi belli değil.
Kiminin ne anlama geldiğini bile bilmiyorum.
Evet var öyle insanlar da,
Kiminin ne anlama geldiğini bilmiyorum.
Kiminin ici oyulmuş, kiminin kirpiği bozulmuş ya da kipriği,
Kiminin derdine binlerce insan feda olunmuş.

Ben kendi içinde tutarlı sayılabilecek biriyim aslında.
AVM'lerde hep aynı WC'ye girerim.
Hep aynı şeyleri yerim,
Hep aynı hırkayı giyerim,
Son on yılda 20'den fazla şarkıyı dinlemedim,
Yarısını hala beğenirim.
Annemi her gün hatırlarım.
Kazandığımı yerim,
Sokaktaki dostları beslerim,
Rakıyı şalgamla içer, viskiye iki buz atarım.
Siyah giyinmek istesem de hergün lacivert giyer,
Çamaşır ve çorap uyumuna ceket gömlekten daha çok önem veririm.
Yani bana tutarsız denmesi bir nebze haksızlık.
Unutmadan, hep aynı kadını severim.
Sırt ağrısıyla uyur, sırt ağrısıyla doğrulur,
Her gun uyanır , o kadını severim.

Bazen diyorum,
(Her zaman "bazen" derim.)
Çavdar tarlasındaki veletler gibi olsam.
Hangi avılda yatıp, hangi diğerinde uyandığımı ben bile bilmesem.
Öksüren adam heykeli gibi uyku ve huzur versem insanlara.
Ama her zaman "bazen" demek gibi bir şey değil bu.
Yaşantısal rastlantı?!
Bana denk gelmedi Ege'de çipura avlayan hergeleler.
Gözlüğümü burnuma düşürüp, ağız kenarından birkaç küfür savurmuşluğum var.
"Bazen ve her zaman"

Nereden geldiğini unutan nesillerin aksine ben! bazen düşünürüm.
Öyle birkaç saatimi vermekten fazla zaman diliminde..Düşünürüm.
Bir ebeveyn neden "Ebeveyn banyosuna ihtiyaç duysun"
Ve niceleri neden çocuğuna "Sevda" ismini koysun.
Anlamlandıramıyorum istemedikleri hikayelerde başrol oynamalarını.
Kader ekseninde cesaretten yoksun bireyler neden yaşasın.
Bir sürü sual, yanıtlayamayan dinleyenden daha çok.
Okuyup susanları saymadım farzedelim.

Bazen diyorum,
Üzerine laf söylemem dediğim olaylara o lafıgüzafları etseydim,
Değişir miydi bu enstantene.
Fotoğraf karesinin bir anıdan ziyade bir süreci temsiliyeti.
Etseydim, başroller yan rollere, onlar da yan yollara sapar mıydı.
Biz saptık.
Dedem "Tahta Bacak" ve diğer dedem "Kocaoğlu"
Onların vasiyetidir bana yaşadıkları herşeyi
Neden evlatlarına "Sevda" dediklerini aktarmak.

Uyku, bize Esneyen Adam Heykelinden
Ziyade onun ametist gözlerinden armağan.
Başımızla, bi hörmetle ve dahi kabulü niyaz ediyoruz.
Geçmişe özlem, geleceğe motor tepesinden bakan bizler.
İki dirhem bir kabak çekirdeği tadında,
Huzurunuzda zuhurla,
Ölmek uyumaktır vesvesesiyle,
Kısa ölümü tadıyor ve Dedelerimizin yanına sığınıyoruz.
Sevda ve Rahmetle.












14 Mart 2018 Çarşamba

Mor Kalpliler Günü

















Damarlarımızdaki yeşil kanın aksine mordur kalplerimiz,
Sefil uyuşuk ve minik bedenlerimiz,
Kandaki beyaz toz, şeffaf anason, biraz amfitamin, kafi miktarda su..
Devrilen nice yönetimlerin altında can veren kısa ömürlü nesiller,
Turuncu devrimlerin yaz güneşlerinde kızıla çalması rastlantısalı.
Ve sondan bir önceki eşiği birlikte çıkmamız.
Ve sessizce bir perde kapanışı,
Spotları kapatın!

SİZLERİ ÖLEN SAYISIZ İNSAN İÇİN ÖMÜR BOYU SAYGI DURUŞUNA DAVET EDİYORUM!
Sessizlik,
Dinleyin,şşşt,şşşt, sessizlik.
O kadar gürültülüsünüz ki, çocukların çığlığını hanginiz duydunuz?
Tellallara haber verin, anlatın onlara.
Ellerimizde mızraklarda sokaklardayız.
Pankart kumaşlarındaki yazıların yıllarca kanla yazılışı, hepimize yetti.
Yokluğa sürüklenen daha avuç kadar canlar ya toprak altında, ya asfalt üstünde.
Biz buradayız. 1 adım geri gitmemekte kararlı.
Gençliğimiz, ebediyetimiz, emekliliğimiz..Birlikte geldik.
Narsist, Faşist, Nasyonel, Misyoner, Gökkuşağı ve yer küre bir oldu.
Kinimiz çok, Marsı dünyaya daha çok yaklaştırabiliriz.
Sizi o koltuklardan uzaklaştırabiliriz.
Geç kalınmış herşeyi,roketatar hızıyla..İvmesi, kuramı..İhtilal gibi, aniden.
Geleceğiz. Geleceğimiz için geleceğiz.

Babalarımızın fabrikalarını sattık, yani tarlalarını. 3-5 ölçek darı fiyatına.
Adımlarımız !! Karar verdiğimiz her saniyenin kefaletidir.
Bizden çok gitti, size fazlasıyla gelen tonlarca mal varlığı, insan varlığı.
Yani tüm malların varlığı.
Can kafesinde hapsettiniz özgürlüğümüzü! Yetmedi.
Kültürlerimizi bombaladınız.
Kanaat ve Kainat ne de büyüdü gözümüzde. Kanmadık.

Dışlanan her bir bireyin birleşim günüdür bugün.
Gitmekten kaçan, koşmaktan beter olan, sevemediğiniz küçük insanlar.
Hepsi biziz.
Sokak hayvanlarının, pahalı bir orkide kadar değer görmediği,
Dinin, devletleri, sürüleri, kontrol edemediği,
Yaşanılan en boktan bulanık dönemlere denk gelen bizler
Nota bilmeyeni değil Neşet Emmiyi gömdük.
Üzülmedik, yetmedi, çocukları gömdük, geçmişimizi gömdük.
Tazecik aşkları, üç kuruş tabaktaki yemeği,

Geliyoruz.!
Pankartlarımız dalgalanıyor, korkun!
Bize KORKMA diyen marşlar yazıldı.
Sizin sığındıklarınız, size ne öğrettiyse ondan korkun!
Gün mor kalbimizin güneşte kavrulma günü,
Gün başak tarlamızda mahsül toplama günü,
Gün kadınlarımızın, çocuklarımızın, ailelerimizin, geçmişlerimizin ve geleceğimizin.
Gün ne yarın ne ötesi, ne gün ortası.
Mor Kalpliler gününü ilan ve beyan ediyorum.
KUTLU OLSUN.





2 Ocak 2018 Salı

Filler ve Prenses














Kimine göre buydu şiir..
"Camdan akan kediler cama çarpıyordu, 
Yumuşacık kedime sarıldım cenin halinde,
Ve elimde sıcacık bir kedi vardı yudumladığım.."
Kimine göre değildi şiir..
"Camdan akan yağmurları izliyordu kedi.
Yumuşacık battaniyesine sarılıp cenin halinde,
Ve elinde sıcacık bir kupa kahvesi vardı yudumlanan.."
Değişkendi, değişirdi..Değişmedi.
Değiştiremediklerimiz, erişemediklerimiz oldu.
Ve tanrı eğer varsa..Kedinin canını Fil'e verdi
Ve tek o filden razı geldi.
Gelip göremediklerinin hatrına..
Sormadan, etmeden, gitmeden, doğmadan..
Küçük bir şans..
Berhudar olunan ufacık bir eniğin koynunda minik bir madalya..
Lakin çimeni ezmeyen Fil,
Kediyi un ufak etti. 
Hayrolsun..



29 Kasım 2017 Çarşamba

Saç
















Şehir efsanelerinin aksine,
Saçlarının her zaman incileri vardı.
Hüznüydü Beyoğlu'nun..Manidar, hissiyatlı ve tutkulu sanrılar.
Senin dilinin sivriliğine zıt,
Ve çemberinde ekvatorun
Ekseriyetle..Kırıcı, dönüş, kayboluş.

Zarif dünya,
Gidilecek yolumuz çok.
İpeksi kıvrıklığında saçlarının.
Yolumuz, çıkamadıklarımız.
Bugün..Gün bugün..Anonslar dünyanın 4bir yanında.
Ürkek dalgalandı sanki gidemediğimiz her bir deniz kenarı. Hissettirdi.
Kasırganın gözüydü tam da üzerimizdeki kötülük,
Rasyonel miyiz? Neoliberal mi? anlamadığımız yaşlardan bize kaldı.
En derin , En şeffaf
Gökyüzünden yere inmeye kullandığımız o buluttan yapılmış saçların.
Bize-Anlamlandıramadığımız-Gözü-Yaşlı ve Yaşlı Kadından-Miras-Kaldı.




3 Kasım 2017 Cuma

Av Mevsimi















Ölüm gibi bir şeydi.
Ne yar'a, ne yaren'e, ne nazen'e yaradı.
Nar suyu kıvamında bir şeydi.
Hali vakti yerindeydi ama duman gibiydi.
Varı yoğu belirsizlikler içerisinde bir silüet.
Uzun uzun mektuplara gerek duymazdı,
Her canlı gibi boşluğa sayısız küfür savururdu,
Olanlar oldu, O da gitti.

Ölüm gibi bir şeydi.
Bir gidişini gördüm, bir de doğumunu duydum.
Büyümesine, serpilmesine, gülüşüne şahit olamadım.
Güzel ağzının kenarından akan 2 gram mandalina suyuna şahit oldum ama.

Av mevsimiydi sanıyorum.
Balıklar avlanıyordu hatıratlarda.
Soğuklar iyiden iyiye kötüydü. Fazlaca ayaz.
Hep battaniye hasreti çektik, Geçti mi? Hayır.

Normal insanlar gibi sevemedik.
Gidişinden eser yok.
Çocuğu olmuş diyorlar.
Desinler, güzeldir evlat.
Cepte umutlar vardı.
Şimdi çeşnigir sofrasında fotoğraflar, el dokuması resimler.

Ne denir ki..
"Balalayka" tam bir zirzop çalgısı.
Ve "nar'ın" tadı tıpkı "narin" gibi.
Ölüm ise son nokta değil, 4 harftir.
Reçel kavanozunun üzerindeki desenli örtü ise her daim bizi eskilere götürür.
Bunlar bir şairin asla vazgeçemediği 4 yapraklı yoncasıdır.
Sen kendini merak etme, sen köklerisin, benim köklerim.

Yağmur mevsimi geldi. Av mevsimiydi sanıyorum.
Topraktan çıkan her canlıya acımadan ateş eden Tanrıların arasında kalmıştık yine.
Çamura karışan her bir fert, bir eşeyli,eşeysiz, sporla, spermle üremenin sonucuydu.
Hepsi aşktandı.
Hepimizi aşkla yaradan Tanrı, bizi aşkla öldürmüştü.







19 Ekim 2017 Perşembe

Oğlun, kızın olduğunda sen de unutursun-2

Ne denirdi ki,
(Yolda olmak yetmedi yol oldum,
Put sanıp kırdılar beni.)

Leblebi tozu oldum.
Ya damardan aldılar, ya cigarasına koydular.
Un ufak ettiler..
Kıtaları birleştiren oldum.
Beni dünyanın 7 noktasına savurdular.
Kaça bölündük, O hangisini sevdi bilemedim.
Bileni de zaten cennete almadılar.

Önüm,arkam,sağım,solum sobe.
Nara atan gençliği bölüştüm seksek ve yakartop cemiyetinde.
Nar, güzel koktu her salınıp gezinen kızın cumhuriyetinde
Dönüşüm sağlanamadı galaksi ekseriyetinde ve sobe.

İçine her boşaldığımda sen bana bir çocuk verdin.
Ben o çocuk oldum. Cihangirde akşam ezanında eve koştum, koşturuldum.
Tokatı mercimek çorbasının yanında yedim,
Tabağın dibini de yakapaça ve şakamaka ucuz sıyırdım.

Dertlerin ekildiği anadolu toprağında buğday oldum.
Başak tarlalarından sürdüler beni.
Kimine ekmek kimine hediye oldum.
Paket yapıp süslediler,
Ben en çok yarım kalan hikayelere üzüldüm.

Pakistanla Hindistan arasındaki Veziristan oldum,
Kafiristansın dediler.
Kök boyalarla yüzümü ellerimi boyadım,
Taptılar, sonra put sanıp tekrar tekrar kırdılar beni.

Toparlanamadım, Filken fiil oldum,
Kaplumbağa kabuğuna sığıstırıldım.
Ben yine de en çok yarım kalan hikayelere üzüldüm.
Oğlun, kızın olduğunda sen de unutursun dediler.
Unutmadım.







Oğlun, kızın olduğunda sen de unutursun.

"Neleri unuttuk da bunu unutmayız vesselam" dedi fil ve devam etti.













Sırtım kadar kalbur bu yaşamak,
Çoğala çoğala azalıyor içimde bir nüfus.
Yabancısı oldum düştüğüm ırakların;
Toprağımdan kovulduğumdan beri
Ekemedim bu derdi hiçbir yere..

Üzerime yedi kat kabuk çektim de
Şarka attığım derdim yine de buz bağlamadı.
İçimde;
Babamın işten dönüşleri,
Sancılı ağrılar,
Annesine koşan bir tayın ayak incinmişliği var.

Yaşamak hırkası bol gelen çocuk, koş dur sokaklarda
Korkma, yara evini buldu artık.

Tüm taşlar yerini buldu sandım,
Kalbini çekince üzerimde buldum bir gece
Kondu sessizliğini.
Köy türküleri bıraktım ardımda,
Dudağı gökdelen nedir bilmeyen söylesin.
Biraz kerpiç, biraz nar kokusu bıraktım ardımda.

Cenge düştüm,
Duası eksik ağızlar vardı önümde.
Kınından büyüktü kılıçları
Ömürümden çok onuruma sapladılar.
Kaçamadım,
Vuruldum,vuruldum..
Vuruldukça bir alışkanlık oldu kaybetmek, anlamadım.

Yolda olmak yetmedi yol oldum,
Put sanıp kırdılar beni.



21 Eylül 2017 Perşembe

Dans.




















Yapraklarımın arasında üç çiçek açmış Ruhum yüzlerini renklerime boyamış birer birer Ondan önce kaç gemi kalkmış, bilen yok.. Çiçekler dönmüş yüzlerini siyaha birer birer Küsmek zamanı değil bu Bu su hala duru Bu gök hala mavi Ve bu ten hala sıcakken Ben döne döne dans etmeliyim Bu gece ay bize gülümserken İnadına raks etmeliyim Sevsem de vazgeçmeliyim artık (Kimse sevip de vazgeçmek zorunda kalmasın...)
(Alıntıdır)

15 Eylül 2017 Cuma

Gökkuş..












Uçmasan da olur uçmağ.!
Oturup bakmak da var boş fincanına..
Zaman - kabul, zamansız oldu. taymlıs..timeless yada.
Olur olur gel beklerim. Ne zaman beklemedik.
Beklenmedik zaman. İçimiz köhnedi ahşap gibi.
Fıçı meşeden de güzel, senden olsa makbul olurdu.
Olmadı demek istemeyiz, biz neler istedik de olmadı.
Şey, ne dicem..Kısa kesmek lazım. Zaman yok.
Beşbin yıl geçti görüşemedik.
Doğalgaz borusuna asılı anahtar.
Ne zaman gelsen kokun, viski kokusuna karışmış bulacaksın, emin ol
Emin olma ya da..Emin olduğumuz herşey emin olmadığımızdır. .bizim.bizim.
Şaka yapmıyorum. Gülme.
Ne zaman gelsen anahtarı al gir eve.
Sorma, konuşma, deme, söyleme.
Söylenecek neyimiz var ki.
Kavga ederiz ağzımızı açmayalım.
Dudaklarımızı ayırabiliriz ama, öpüşmek güzel şey.
Ulan diyo musun sen de? saatlerce nasıl öpüşebilir insan.
Burnumuzdaki mukoza yoğunluğu ve nefessizliğe rağmen.
Pişirilmiş çamurduk eskiden.
Şimdi çamuru yakan çakmak taşı.  Barni Moloztaş gibi.
Üstelik üzerimizde "tadilat var" da yazmıyor.
Bizim üzerimiz de bir çapuk, bir hırka.
Neye ihtiyaç, arabasız da gideriz.
Beyaz arabaları hala sevmem bu arada..
Belki denk geliriz evde.
Bilirsin koltuktan kalkmam.
Ne ise..Öpüyorum, viski, S.O.S, Elhamdulillah.


12 Eylül 2017 Salı

Olsundu.















Olsundu,
Sen sabahları yanımda uyanmasan da,
Ağrılar beni yataktan aşağı itelerdi.
Sızı sırtımdaki, ve iç organlarımdaki dalgalanma..Yokluğundan mı kanserden mi bilinmez elbet.
Sızı bu. Yokluğun varoluşa inat gitmesi. Dümdüz ve tepetaklak.
Uçuruma, yokluğa ve hiç.
Hayat mı? Hiç yaşanmadı ki.
Biz..O da olamadık.
Bi sikim yok.
Gidin.
Biz gittik, ölünmüyor.

Neydi..Hikayeler yazılsa da, yaşanmayabilirdi.
Ya da yazılmasa da yaşanırdı..
Hatırlamıyorum. Viski..S.O.S

4 Eylül 2017 Pazartesi

İhtiyarlık Zamanesi.

Sen doğrusunu yapıyorsun çocuk,
Velet denmesine kulak asma,
Kulağından asılsan da, kul ağsası ile gömülsen de,
Huzursuz ve şükransız olma..
Nazik, mesafeli, mesnafi ve kentubi olmayı dene.
De! Ne denecekse, son söz boynuna yapılan dövmen olsun.
Ol! Sanmadıklarınla, bilmediklerini ayırt et.
Öğren ve git buradan,
Ne ilk gidişin ve son gelişin. Son teyyare hep geç gelir.
Büyüdün artık 40 yıllık yolculuğun yeni başlıyor.
Haydi doldur erzakını, çıkınını sen taşı, o seni kamışlarıyla sarmalamadan.
Boynuna saracağın tek şey bir çift ufacık kol olsun.
Kime ihtiyaç var, olanlar gitti görmez misin.
İhtiyatla,
İhtiyarladın.
Şimdi yanma vaktidir.
Çekilin ateşin huzurundan. Gün bize geldi. Gün ışığıyla.
Suyu aramaktayız.
                                                        Su, su..Sus. Elhamdulillah.