Popüler Yayınlar

31 Mart 2015 Salı

174. Mucize

Yerel hizmetlerin birbiri aleyhinde atıp tuttuğu,
bir sonbahar gününde başladım yaşlanmaya..
Yastıklarla daha fazla vakit geçirip, koltuğa daha çok gömüldüğüm tek göz odada başladım.
Maaşımın 3/4'üne tuttuğum evi, sevgimin 4/4' ile senin için donattığım, ısınmayan güzel evimiz..
Vücudun ısınmaması havalardan değil belki, ısıtamayan evimiz.

Divanın üzerindeki miskin kedinin aksine,
Sen; huzurun zuhur ettiği, aşığın maşuğa baktığı yerdeki ılık öpücük..
Ben; nereye gitsem, ne tuhaf insan gözüyle bakılan boş bir adam.
Göreliliğin anlamını sual etmek bir yana, elimi kaldırabilmek, iki satır yazabilmek: mucize!!
Aklımın "tuhaf" görüldüğü normal akılda sıradan bir adamın mucizesi de bu işte.
Yazı yazabildiği için, karnı tok olduğu için ve daha bir çok şey..Şükürbaz olmak : mucize!!
Ahh..Bir de ayaklarını karnıma uzatıp ölmeden kitap okur halini görebilsem.?
O zaman şükürlerden şükür beğen taptığım Sayın Tanrım.!
Onu bana versen de Onu benden alsan da bir şikayet makamı oluşturmamışsın ki temyize gidelim.
Orada öyle olmuyor o işler değil mi?

Canıma bir can eklesen de, canımdan bir can çıkarsan da ne sana tapmaktan, ne ona tapmaktan vazgeçemedim.
Günah yazma..
Bu vücudun her zerresini sen yarattın.
Bu kalbe de beyne de hükmü sen verdin.
Beni mesul tutma gayri.
Vardır bir bildiğin..

27 Mart 2015 Cuma

175.Gel..

Seni hem çok iyi anlayıp hem hiç anlamamak..
Güzel gözlerin çok yorgunken bile anlamamak..
Durumsal farkındalık dedikleri mudur? şehrin karmaşası..
Yemek yemiyorsun ki ellerimle hazırlayayım.
Sıcak süt içer misin sevgilim?
Sütün kaymağını da hiç sevmezsin ki, tüh..Yumurtayı sevmediğin gibi.

Kötü görünüyorsun.
Kötü işte bazen herşey bildiğin kötü, bed.

Zaman ne çok şeyi geliştirdi hayatlarımızda.
Acıktıkça zamanı yedik, kendi ruhumuzu yedik.
Tanrının içlerimize serpiştirdiği, küçük küçük üflediği ruhlarımızı..

"Sen ne güzel bir adamsın be çocuk" cümlesiyle başlayan,
Ham erik rakısının ağızda bıraktığı tat ile olgunlaşan,
Ege kasabalarında sonlanan aşklar kadar dramatik yedik zamanı.
Afgan kadınlarının burkaları kadar dramatik..

Üşümedi mi ayacıkların?
Kat kat giydirdiğimde anneciğini hatırlatır diye yapamıyorum da..
Ne de güzel özlersin anneciğini.. Güzel uyusun..

Güzel dudakların tıpkı ellerimle papatyadan yaptığım taç gibi kurumuş,
Şarap içtiğinde o mükemmel parlaklığın aksine..
İçeri gel kadınım..
Sağ ayağını tam da kalbime at.
Hanemizin tüm bereketini barındıran o güzel saçlarınla..

Gel benim yokluk ile varlığı bünyesinde, o kıvrımlı vücudunun aksine küçücük göğüs kafesinde taşıyan kadınım..
Elektriğim yok ama, sana mumlarla sofralar süslerim..
Zenginliğim yok ama bahçedeki sebzelerden nefis yemekler yaparım.
Ege sofrasından, karadeniz mutfağına..
En sevdiğin taze fasulyeyi öpmeye sevdiğin ellerimle toplayarak..
Gitmenin olmadığı dünyama gel.

Razıyım ben seninle bir battaniyeye sarılıp uyumaya..
Altında terleyip su istediğin battaniyemiz..
Susadın mı sahi güzel yüzlüm?
Isıtıp da sunarım sana o kendi taşıdığım pınar suyunu.
Ne de hassastır miden..
Dilersen duştan sonra saçlarını da tararım.
Anne yadigarı aynada güzelliğine bakmaktan sıkılmadan, tararım..

Neyin eksikliğini yaşatmak isterim ki sana,
Sende herşeyin fazlası varken..

Gönlüm aktı, içim aktı.
Yağmurun bilinmeyenden toprağa akması gibi..Sana..
Yıllara sığdırılmayacak kadar az mı sevgim sahiden?
Sana kanmak, doymak için bir ömür yeter mi bu sıradan adama? Şüphe yok buna.

Ne de güzelsin buğday tanelerinin arasında..
Dervişler gibi uçuşuyor eteklerin.
İkinizde gıdasınız bana.

Elimden çok bir iş gelmez ama çalışma masanı da kitap raflarını da ben sana yaparım.
Ben bir tek sana yaparım.
Sen içeri gel kadınım.
Boynundan yayılan o kokuyla odamızı şenlendir.
Bakışlarınla bana erkekliğimi, dokunuşlarınla babalığımı hissettir.
Sen içeri gir kadınım.
Yüzyıllık yalnızlığa sağ ayağınla gir.

Cennet kokusunun  emekle yapıldığı, senin için sana yaptığım derme çatma yuvamıza gel.
Önünde motosikleti de bulunan minik yuvamıza..
Sinan'ın yaptığı yapılar kadar sağlam,
Semerkant kadar görkemli olmasa da,
Harcını senin için kardığım,
Gün ışığının sen olduğu yuvamıza..

Yine söyleyeceğini söyle kenara çekilip köşene otur.!
Gözlerini kısarak bak!
Ciğerime işleyen soğuk gibi hissettirerek..

Sırtına yastık ister misin? Yastığım temiz değildir belki, gömleğimi sereyim üstüne..
Seversin sen erkeğinin kokusunu..
Sana kadınlığını, anneliğini hissettiren adamın kokusu..
Hadi gel artık sevgilim, gir..

Öksürüyorsun yine..kızmalı mıyım?
Azaltsak mı artık sigarayı?
Ne de güzel tutarsın; ağzın, ellerin hepsi bir başka tutku..
Garaj kapılarına yapılmış grafitilerin tüm renkleri sen yaslandığında siyah ve gri..
Seversin sen siyahı..
Yeter ki kararmasın sol göğsümüzün altındaki madenimiz.

Seni görmeyeli bir kaç saat oldu.
Güneş dünyanın etrafında bir kez bile dönmedi, ay çıkmadı..
Bilinmeyenden gelen yağmur tanesi bile henüz gebergah'a düşmedi.
Ben yine seni çok özledim be kadın..

Nar yemeyi sevdiğin gibi nar çiçeği eteğinde ne yakışırdı sana.
Giysen yine sana ait olan için..
Hadi artık çok beklettin..
Kadırgaların su üzerinde ilerleyişi..
Kaptanın rota belirleyişi gibi tek hamlede at adımını..
Sağ ayağınla gir kalbime, gel..



25 Mart 2015 Çarşamba

176. Dünya

Genel geçer bilgilerin ayyuka çıktığı dönemlerde tam da burada yaşardı pasaklı küçük çocuk.
Köpeğiyle bir bütün halinde tarumar halde, eve dönüş yolunda görünen paspal velet.!
Elinde çerez, ayağında üç beden büyük postallarıyla..
Güneşin güneş olduğu dönemlerde yüzünün yarısı kırmızı..
Eve dönüş yolunun pencerenizden görünen arşınlanmış yolları..
Mehmetçiğin köy yollarını yaptığı dönemler..
Nerede kalmıştık,hım?
Köy enstitülerinin adam ürettiği milatlar, yüzyıllar öncesi.
İnsanların bir eve, bir aileye, bir döneme ait hissedildiği sıcak, temiz, biraz gri dönemler.
Mevsimlerin değişimlerini net ve keskin olarak hissettiğimiz,
Arjantindeki, İspanyadaki, Kübadaki, Cennet vatan İzmir'deki yıllar..

Herşeyin muğlakta kaldığı, pasaklı çocuğun elindeki ucuz bakkal çerezlerinin artık vitrinlerdeki şaşalı paketlere sıkıştırıldığı 'marketing' dönemi.
Leblebi tozunun bile bulunmadığı devasa yapılar..
Telefonlara bütün yaşamlar..
Yalnızlığın mide bulandırıcı unsurlarını zerremizde hissettiğimiz, herkesin karabaş'ının olduğu dönemlere inat;
Corc veya Cesika isimli minik süslü köpekler..
..Nereye, kiminle gittiğimizin önemsiz olduğu..
..Omuz omuza durmanın faydasız olduğu..
..Yurdumuzun olmadığı karanlık çağ..
Fikirlerin, aşkların, özlemlerin 24 saatte hızlı kargo ile gönderilip değiştirildiği keskin internet çağı..
Anne kurabiyelerinin sıcaklığını; kahve-çörek yaşantısına terk ettiğimiz metropoller.
Gönül özlese de, dilin sustuğu..
Kalp acımayınca gözün yaşarmadığı divanda battaniye altında kalan ergen aşk hikayeleri..
Görüyorum, gözlemliyorum, gözlerim ağırlaşıyor..moraran göz torbaları ve çöküş de cabası..

Yeşil divanımda geçmişi, ailemi,sevgiliyi özlüyorum.
Dünya değişiyor.
Ben ekoseli battaniyenin altında aynı odada tadilatsız yaşantımda kalmayı tercih ediyorum.
Hangi döneme aitim, bilemediğim bir zamanda yaşlanıyorum.
Aşık olunca kör olunan
Sevince el olunan bir yaşamı dışlayan ben..
Yaşlanıyorum, ölüyorum..


177. Garip

En çok senden dinlemeyi severdim ninnileri,
Basra körfezindeki savaşın ortasında öğrettiğin dualarla.
Zaten başka ninni okuyanım da olmadı benim.
Babamın nönette olduğu gecelerin birinde öğrenmiştim ilk dua etmeyi de,
Evin bana ilk emanet edildiği günlerde.

Babamın montu ve kaşkolu, senin seccadendi sizi örnek almamı sağlayan:
Üzerinde soğuk soğuk kokuların olduğu kaşkolun aksine seccadenin yüz sürülen yeri hep sıcaktı.
Babamın sinirlenince bana kurşun fırlatması ve senin  gazeteden kuponla alınan tabakları fırlatmandı tek ortak yanınız.
Bir de severken ağzınızdaki ortak alfabe 'Eşşek Herif '.

En çok senden dinlemeyi severdim ben ninnileri.
Sahi, hiç söyledin mi?
Yüzünün aldığı şekli severdim ben.
Daha bir güzelleşirdi yüzün, hikayeleri yüzündeki kırışıklıklara gizlediğin yüzün.
Hastalıkların, ayrılıkların,özlemlerin güzel yüzünden gitmedi ki hiç..

Ne de severdin beni..he??
Ben de seni..
En çok da sigara paketimi alıp gizlediğin zamanlardaki yalan söyleyemeyişini.
Yüzün gülerken anlardım hep neden kızlık soyadının Gül olduğunu..
Yakışırdı sana gülmek, her kadına yakıştığı gibi.
Ama yakıştıramadım sana
Mevlana ekmek fırınından Bimarhane Cami'ne taşımayı..sevemedim,alışamadım.
Ne işin vardı ki 4 kollu japon su bitkilerinin üzerinde?
Beyazları hep yakıştırmıştım halbuki sana..
O güne kadar hep yakıştırmıştım.
Koskoca babamın ağladığı ilk ve tek gün yakıştıramadım ama..

Ninni söyleyemediğin her gün aradım seni.
Yeni dualar öğretemediğin, gazetelerin her yeni tabak fırsatı diye çarşaf çarşaf bastığı günlerde..
Sigara paketlerim her gün ortada artık.
Gizleyen yok ki.

Yeni bir anımız daha olsun istedim.
Senin büyüdüğünü ve yaşlandığını göremediğim o basra körfezindeki savaşlara binlerce yenisi eklendiğinde bile..
Sahi, sizin hiç anneniz öldü mü?




5 Mart 2015 Perşembe

Doğum Günüm. Sondan Başa Doğru 178 Şiirin Başlangıcı

Ben Kimdim diye başladı hayat, bundan 30 yıl önce.
Yüzyıllık yalnızlığın 29 yılı gazoz kapağı gibi yuvarlanıp gitti kaldırımdan.
Fani hayatın faki temsilcisi fakir Gökoğuz'un 30.sahnesi
Güneştim ay oldum karlarda buz oldum melodisinin 80'lerde kaldığı sahneler.
Piyano tuşlarına 3 beyaz 1 siyah yerleşen düzen, benimkine tersi bir karar vermişti.
Solan sümbüllerinki gibi eğilmek yerine doğrulmayan çalışılan basit, düzensiz,düzenbaz,düzmece ve düzlükte bir yaşam.
Yalnızlık sanatının ustası olma yolunda tekdüzeliğe sıkışmış, kibirli bir dahi..
Geldiği yerin, gittiği yere,
Kaldığı yerin, göçeceği yere,
Doğduğu yerin, gömüleceği yere oranla ters ve doğru orantısıyla hesapsız, kitapsız, oransız kalabileceği değersiz bir yaşam..Kim bilir..
Mürekkebin tadının kandaki demir tadına döndüğü kekremsi bir koku..
Dokunun kilimlerden çıkıp kurgulara döndüğü
Dönen semazenleri bu hıza yetişemeyip
Virtiözlerin yanlış notalara bastığı hızda, metal hızında bir yaşam..
Onu doğuranın varlığından emin olup, O'nu elleriyle gömdüğünden de bir o kadar emin olduğunu sanan 30'lu yaşlarında kendini yarılamış sanan bir yaşam kanıtı..
Narin narin ketenlere, pamuklara sarmalanmak hayaliyle doğan kıçıkırık vetedin epi topu 30 yılı.
Amacın ve hayalin tek olduğu, itirafsız itirafçı bir tetikçinin yaşamı.
Dünyaya faydası olmayan faydasız bir nüfus kalabalığı.
Yaradanın bir planı vardır diye beklenen 30 yıl ve gerisi boşluk..
Görünen, hissedilen sadece odadaki nem.
Düzensiz yanan mumlar..
Bir de anamın güzel toprağı..
Yedi aylıkken sedyede doğumun istem dışı sancılı sonucu..
Gayesiz yazılar.
Elvan ve Narin'in oğlu ölümün kavşağına hızlıca girmiş yeni nesil bir doğum günü.

İyiki Doğdun büyük görünümlü küçük adam.