Popüler Yayınlar

19 Kasım 2015 Perşembe

Gökyüzüm olsana çocuk..






































Masadaki ilaç kırıntılarından
Yerlerdeki şarap lekelerine, hepsi sen..
Bağnazlığın toplumun parçası olduğunu duymazdan gelen ben!
Sendeki o küçücük yüreği dinlemeden yapamaz olan yine sen..
Yönüm sen, gözüm sen, gökyüzüm sen..

Rakı içmenin tam da sırası..
Sigarayı söndüren ellerin dert görmesin.
Dertli gözlerinin, hikayesi olan yüzünün aksine
Senin ellerin hiç dert görmesin..
Yaradanın razı geldiği küçük gözlü kadın.
Kahvemin tadı, dumandaki siluet, kadehteki aşk..

Unutmak için un ufak etmeli değil mi?
Ben unutmak istiyorum. Geçmişi, geleceği, gelecek olanı, geçmişe uzananı.
Sorulan,dokunulan,görünen herşeyde daha net hatırlanan
Mana aleminin güzel gözlü sarrafı
Sen olsan daha neye ihtiyaç duyulur ki.
Siktir et hadi.
Rakı içmenin tam da sırası.
Otur karşıma, yine..
Hiç oturmadığın gibi.
Ve Gökyüzüm ol

Gökoğuz K.

30 Ekim 2015 Cuma

Mana alemi.

Hoşça kalınacak bir durum kalmadıysa geriye
Ney ve şarabımızla güle güle yaşarız.

Hatırla ama..













Susarak başlarız her güzel iki kelama.
Bizler, hepimiz daktilonun ayrı birer harfi gibi başlarız.
Ben bakışlardan bahsederim sen kahveden,
Ben hayattan bahsederim, sen an'lardan.
Ben gitmek derim, sen huzurumu kaçırma dersin
Böyledir bu işler değil mi, hiç anlamam ki bu hissi..anlat.!
Ben çoktan gitmişimdir senin huzurundan
Sen çoktan unutmuşsundur. Sahi çok zaman geçti mi ben gideli?

Neyi yazmak istersek o çoktan üflenmiş,
Kime aşk dersek çoktan yanmış..
Geri kalmışız, çok geride.
Embesilin anlamını bilmeyen toplumda yaşamak gibi ilerisi..
Nehir, su, vadi..sen..Senin ellerindeki terleme hissi bana hep su..
Bükrede doğmak sana doymak ne mümkün, ya tehaf. Korkma..!

Sen otur karşıma, ojeli parmaklarınla rakını iç de görmesin başkası benden başka
Senden başkası ne de çirkin bu hayatta değil mi çocuk?
Herkes çirkin bir sen, bitek..
Faniliğin bu dünyadan çıkıp ölümsüzleştiği o dudaklarınla hayat veren; bir sen..

Ne de harap oldu parmaklarımız yazmaktan, dokunmaya çalıştıkça yanan ellerimiz cabası.
Çapası olan toprağa edilen şükür gibisin çoğu zaman. Yalınayak koşan çocuk.
Sen hep koş ama kimse görmesin benden başka..

Koyma suyu kabına! gönül kafesine sığmayı bile bilmeyiz biz.
Biz bir senin güzel ellerini biliriz, bir de senin güzel avuçlarını..
Fazlası ne bana ne ona gerek, senin fazlalığında..

Beni bırak biz yine sana dönelim, boşluğunda dünyanın..
Ne ölçüyle yazarım ne notayla üflerim
Karşımda sen, seni kıskana kıskana..
Hem yazar hem okur hem çalar hem dinlerim.
Yeterki solmasın içimde yeşerek çiçekler..
Yeterki baktığınla gördüğün ben olayım.
Sen karşıma otur..Ben hep sen olayım..

Gökoğuz K.





22 Ekim 2015 Perşembe

Ağzına Sağlık..

                             


Rakı bir kadına yakışıyorsa,
Bunun sebebi kesinlikle sensin.
Dünyanın dönmesi gibi afilli cümleler değil, kesinlikle..
Avuç içlerimi terletiyorsun, rakının rengini değiştiren dudakların..
O değil de, rakıyı yudumlayışın
Ne güzel değil miydi güzelim kadınım..
Ah bu şarkıların gözü cidden kör olsun.
Yüreğimiz yandı iyiden iyiye.
Kötüden kötüye giderken, bir iyi sen..bir sen. 

8 Ekim 2015 Perşembe

Kapattık

Bu sabah yine aramadın. Zamana inat, bana inat, kendine inat..
Sahi kaç zaman geçti sesindeki güzel bakışı hissetmeyeli..çok..
Çoktur eminim..
Ömrümün yüzyılındaki varlığının bir kibrit alevi kadar kısa sürede sönmesi gibiydi bu, ağırdı yani senin anlayacağın.
Benim cam kavanozda saklamayı düşündüğüm zamanlar..Çocukluk,ergenlik, olgunluk ve yaşlılığım..
Yani tüm hayatım..Şimdi..
Çay içerken mutlu gülümsemeler, rakı içerken ağlamalar..
Gören, görmeyen, görmezden gelen, görüp anlamayan, gör!
Beni gör..
Söylenecek milyon kelimeyi benden öncekiler çoktan söylemiştir.
Gereğinden fazlası lüzumsuz değil mi? bence de.
Hadi siktirip gidelim buralardan..
Kapattık.

12 Eylül 2015 Cumartesi

VERDİM CANIMI GİTTİ

Nerde bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
kaçan bir kul gördünüz mü ey insanlar, de,
tertemiz kokan bir kul gördünüz mü,
ay parçası bir yüzü var,
baştanbaşa fitne.

Savaş vakti tez gider, de, tellal,
barış vakti uysal olur, de.

Nerde bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
ince boylu, güler yüzlü, tatlı sözlü,
tez canlı, çevik bir kul gördünüz mü?
sırtında bir al kaftan taşıyor.

Kucağında bir rebap, elinde bir yay var, de, tellal,
çaldığı hep güzel, hep sıcak havalar, de.

Nerede bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
onun bağından bir meyva devşiren var mı ey insanlar, de,
onun gül bahçesinden bir demet gül deren var mı?

İş ki çıksın bir habercik getirsin biri ondan bana, tellal
çıksın biri ondan bana bir şeyler desin iş ki,
söyle, verdim canımı ona gitti, tellal,
verdim ona gitti.


 

10 Eylül 2015 Perşembe

Weeping Eyes ( Arambolla)

Değer..
Herkes kendinden neyi eksik görüyorsa onu arar belki de, bazen.
Değer verilesi bir yığın insan harmanında ortaya çıkan paha..
Paha biçilemez insancıklar arasında kime değer verileceğini unutmuş gibi davranma hissi..
Kim olduğunu scientology dininde arayan mana aleminin güzel gözlü sarrafı..
Dünün dün olmaktan çıkıp geleceğe giden uzun toprak yollardaki top koşturan mahalle çocukları..
Parayı arayan bir adamın eksiği maddiyatken, değer vermeye çalışan insanların içindeki eksiktir değer belki de, bazen..
Suyun metalle birleşmesi ona güç verir de, benim seninle birleşmem neden zayıflatıyor..
Değer mi?
Değersizleşiyoruz..
Herşeye değerdi..
Değdi..

24 Ağustos 2015 Pazartesi

ARAMBOLLA

Hangimiz yaşlanmadık ki bugüne kadar.
Varlığın aslında hiç var olmadığı, düş bahçelerindeki vurdumduymazlık hangimizi kıskandırmadı. Olmayanı oldurduk, ölmek istemeyeni öldürüp, yaşamak isteyeni sağ bıraktık.
Sağır ettik kimi kulakları, dibine kadar gizlice yanaşıp sur'a üfledik hep birlikte.
Çilenin gebergahtan çıkıp kendi dünyamızın unsuru olduğu son günlerde yaşlanmak sadece sebze ve meyve ile engellenebilir mi?
Küçülüyoruz.
Büyümenin art niyetli olduğu gençlik hayallerimiz.
Çoçuk sahibi olmak bizim neyimize. Ah gidi çamurdan katmanlara ayrılan dünya.
Dönmenin semazenleri kıskandırdığı ihtişam.
Sen de bizler gibi baştan yaratılmalısın artık miyadımız doldu da geçti bile.
Kandillerdeki yağlar bittiyse fitili değiştirmemek kimin haddine.
Siyahlara bürünmenin faydası yok, onda siyah ırka imrenmenin. Çamura batmış her canlı siyah olmuyor mu, kavganın yersizliği.
Kalbimiz yüz çevireli çok oldu.
Yokluk da boşlukta dönmeye çalışan dünyada nasıl var olabilinir ki.
Düş bahçelerimizi hangi dünya ile doldursak yokluk.
Hayal kurmayı bırak da söylediklerime kulak ver.
Aynanın bize bizi gösterdiğini zannetme.
Hayalsiz bir canlı..Kaya parçasından farkı varmışcasına yer değiştirebiliyorsa kime ne..
Kahvenden bir yudum al. İlaçların kursağından teker teker inmesini beklemeden bir yudum daha.
Doğduğun yaratıldığın yere..Toprağa bırak kendini..Kendi fitilini kendin değiştir ve ateşle.
Havanın temizliğini..Ateşin ısısını..Toprağın nemini başka türlü 'biz' kaya parçaları nasıl hissedebiliriz ki.
Kim güzel olmaz toprakla bir olunca.

19 Ağustos 2015 Çarşamba

Güvenilir ama salak çocuk.

Her hikaye bölünmek zorundadır. Yazmak da düşünmek de saçmadır çoğu zaman. Ama sen güvenmelisin, ben güvenmeliyim. Herşey deyip kısıtlamak istemem kainatı ama her bir şey kesilmek, bölünmek bitmek durumundadır. Öyle olması gerekir, kişisel değil yani. Her şeyi rakamla sayarız, hayatı, düşüşü, sonu. Olsun, geçecektir. Ya da ben öyle sanıyorum. Özellikle ben.  Zamanla anlaşılır salak ama güvenilir olduğumuz. Bitecek olan zaman hemen gelmeden gelmesini ummadan ama bilerek ve farkında olarak beklerim. Ben..Özellikle ben.

24 Temmuz 2015 Cuma

Kargı kamışıyla yazı yazmak.

Bana bu hayatın acısız olduğundan bahsetmeyin. Hele adil olduğundan hiç..Kurtuluş için ölüm hakkı tanınmış evet ama bu seyahat bile cana kıymayı gerektiriyor.

Kargı Kamışına Yazı Yazmak ( Gökoğuz KAYA )

Kadın: 'Uyuyorum'..
Adam: 'Uyumuyorum' derse eğer orada kadınların hissiyatından bahsetmek ne boş zahmet değil mi?
Uyumamak erkeğin özlemidir, yemek yemek de kadının. Kadını o kadar sevmelisin ki ona çikolata soslu tatlıları kaşık kaşık yedirebilmelisin.


Gökoğuz KAYA (Kargı Kamışıyla Yazı Yazmak)

Görüntüye bakma artık usta
Yere bakarak tanı beni.
Evimde şarap içiyorsam sana ne?
Bırakın adamın suretini
Gör içteki siluetini
Onu da başaramazsan eğer
Sen bir de yaradana secde edişini gör,usta

Gökoğuz KAYA

İki bira içerken seni düşünmek ne güzeldir sevgili.
4 bira içerken düşünmek daha güzel.
Sen bir de kadeh şarabı düşün..
Gerisini de ben düşünürüm sevgili.
Ben seni hep düşünürüm..düşünmek..düşünerek..

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Çocuğa Nasihatler Vol.1

Dağıtmazsan toparlayamazsın çocuk. 

13 Nisan 2015 Pazartesi

173. Onca şeyin hatırına..

Gel, güzel kokusu nisan çiçeklerini kıskandıran kadın..
Dudakları nar'ın, lal'in, şarabın ötesinde olan kadın..
Camındaki ışık hiç sönmesin!!
Kukumav kuşları gibi beklediğin o soğuk verandadan koşturarak gel..
Bana doğru, erine..Kuzeye!
Benden önce yaşamış milyonlarca iyi insanın hatrına..

Kuanların kovanlarına,
Sürgünlerin topraklarına,
Kuzuların analarına dönüşü gibi yarım akılla..
Gönül kancasının sırtındaki ağrıyı umursamadan..

Çelik gagalı ebabil kuşlarının Ademoğullarına kondurduğu buseler gibi yumuşacık..
Şam ipeklerinin boynunda kayması gibi şefkatli..
Türk kahvesinin ağızda bıraktığı acımsılığı, cennet bahçelerinden şaraplarla gidermesi kadar duru..
Şehit eşlerinin haykırışları kadar narin ve sessiz..

Yaradana açılmış toprak kokan ellerimle sana açılmış bekliyorum.
Gizlendiğin çatının altında tüm kudretinle gör bizi.
Görmeyi unutmuş bir sürü insanın hatrına..

Sana akan kanlarım, yaraların kapanmayan acıları..
Kandaki demir tadı,
Addaki mütasıp dadı..
Hepsi akalı çok oldu bu kanallardan
Sen hala oralarda mısın ay yüzlüm?
Tat almayı unutmuş bir yığın insanın hatrına..

Dili söylemekten kurumuş
Dudakları üflemekten..
Elleri yazmaktan harap olmuş bu garip adamın hatrına..

Ey arzın merkezi.!!
Boyuma, posuma, sözüme, yüzüme aldırış etme!!
Bir yığın dervişin dudaklarından dökülen
Annelerin bakışlarına gizlediği o tertemiz kefenin benim etrafımda 7 kere dönmesi gibi..
Sırat köprüsünün dize gelip önünde kapanması gibi..
Kıptilerin aşk'a gelip çalgıya son vermesi gibi..

Ellerinle toprağı kazarak tırnaklarını tam da göğsüme geçir!!
Atmayan kalbi neylesin cennet de cehennem de..
7 uyurları uyandırmadan sessizce..
Gebergahtan çık! koşarak yaşamgaha gel..Aşkla!

Gökoğuz K.

6 Nisan 2015 Pazartesi

#dolmakalemşiiri

Uçan balonlara bağlayıp son kez göğe çıkar beni.
Eski günlerdeki gibi yükseklere..
Seninle son kez yaşamak da güzeldir.

3 Nisan 2015 Cuma

Araya küçük bir not, bizden olsun..



Su tenin üzerinde yanarsa, buharlaşıp izi kalır da..
Senin dudakların kuruduğunda, bende söz bitmez mi ey sevgili..?

31 Mart 2015 Salı

174. Mucize

Yerel hizmetlerin birbiri aleyhinde atıp tuttuğu,
bir sonbahar gününde başladım yaşlanmaya..
Yastıklarla daha fazla vakit geçirip, koltuğa daha çok gömüldüğüm tek göz odada başladım.
Maaşımın 3/4'üne tuttuğum evi, sevgimin 4/4' ile senin için donattığım, ısınmayan güzel evimiz..
Vücudun ısınmaması havalardan değil belki, ısıtamayan evimiz.

Divanın üzerindeki miskin kedinin aksine,
Sen; huzurun zuhur ettiği, aşığın maşuğa baktığı yerdeki ılık öpücük..
Ben; nereye gitsem, ne tuhaf insan gözüyle bakılan boş bir adam.
Göreliliğin anlamını sual etmek bir yana, elimi kaldırabilmek, iki satır yazabilmek: mucize!!
Aklımın "tuhaf" görüldüğü normal akılda sıradan bir adamın mucizesi de bu işte.
Yazı yazabildiği için, karnı tok olduğu için ve daha bir çok şey..Şükürbaz olmak : mucize!!
Ahh..Bir de ayaklarını karnıma uzatıp ölmeden kitap okur halini görebilsem.?
O zaman şükürlerden şükür beğen taptığım Sayın Tanrım.!
Onu bana versen de Onu benden alsan da bir şikayet makamı oluşturmamışsın ki temyize gidelim.
Orada öyle olmuyor o işler değil mi?

Canıma bir can eklesen de, canımdan bir can çıkarsan da ne sana tapmaktan, ne ona tapmaktan vazgeçemedim.
Günah yazma..
Bu vücudun her zerresini sen yarattın.
Bu kalbe de beyne de hükmü sen verdin.
Beni mesul tutma gayri.
Vardır bir bildiğin..

27 Mart 2015 Cuma

175.Gel..

Seni hem çok iyi anlayıp hem hiç anlamamak..
Güzel gözlerin çok yorgunken bile anlamamak..
Durumsal farkındalık dedikleri mudur? şehrin karmaşası..
Yemek yemiyorsun ki ellerimle hazırlayayım.
Sıcak süt içer misin sevgilim?
Sütün kaymağını da hiç sevmezsin ki, tüh..Yumurtayı sevmediğin gibi.

Kötü görünüyorsun.
Kötü işte bazen herşey bildiğin kötü, bed.

Zaman ne çok şeyi geliştirdi hayatlarımızda.
Acıktıkça zamanı yedik, kendi ruhumuzu yedik.
Tanrının içlerimize serpiştirdiği, küçük küçük üflediği ruhlarımızı..

"Sen ne güzel bir adamsın be çocuk" cümlesiyle başlayan,
Ham erik rakısının ağızda bıraktığı tat ile olgunlaşan,
Ege kasabalarında sonlanan aşklar kadar dramatik yedik zamanı.
Afgan kadınlarının burkaları kadar dramatik..

Üşümedi mi ayacıkların?
Kat kat giydirdiğimde anneciğini hatırlatır diye yapamıyorum da..
Ne de güzel özlersin anneciğini.. Güzel uyusun..

Güzel dudakların tıpkı ellerimle papatyadan yaptığım taç gibi kurumuş,
Şarap içtiğinde o mükemmel parlaklığın aksine..
İçeri gel kadınım..
Sağ ayağını tam da kalbime at.
Hanemizin tüm bereketini barındıran o güzel saçlarınla..

Gel benim yokluk ile varlığı bünyesinde, o kıvrımlı vücudunun aksine küçücük göğüs kafesinde taşıyan kadınım..
Elektriğim yok ama, sana mumlarla sofralar süslerim..
Zenginliğim yok ama bahçedeki sebzelerden nefis yemekler yaparım.
Ege sofrasından, karadeniz mutfağına..
En sevdiğin taze fasulyeyi öpmeye sevdiğin ellerimle toplayarak..
Gitmenin olmadığı dünyama gel.

Razıyım ben seninle bir battaniyeye sarılıp uyumaya..
Altında terleyip su istediğin battaniyemiz..
Susadın mı sahi güzel yüzlüm?
Isıtıp da sunarım sana o kendi taşıdığım pınar suyunu.
Ne de hassastır miden..
Dilersen duştan sonra saçlarını da tararım.
Anne yadigarı aynada güzelliğine bakmaktan sıkılmadan, tararım..

Neyin eksikliğini yaşatmak isterim ki sana,
Sende herşeyin fazlası varken..

Gönlüm aktı, içim aktı.
Yağmurun bilinmeyenden toprağa akması gibi..Sana..
Yıllara sığdırılmayacak kadar az mı sevgim sahiden?
Sana kanmak, doymak için bir ömür yeter mi bu sıradan adama? Şüphe yok buna.

Ne de güzelsin buğday tanelerinin arasında..
Dervişler gibi uçuşuyor eteklerin.
İkinizde gıdasınız bana.

Elimden çok bir iş gelmez ama çalışma masanı da kitap raflarını da ben sana yaparım.
Ben bir tek sana yaparım.
Sen içeri gel kadınım.
Boynundan yayılan o kokuyla odamızı şenlendir.
Bakışlarınla bana erkekliğimi, dokunuşlarınla babalığımı hissettir.
Sen içeri gir kadınım.
Yüzyıllık yalnızlığa sağ ayağınla gir.

Cennet kokusunun  emekle yapıldığı, senin için sana yaptığım derme çatma yuvamıza gel.
Önünde motosikleti de bulunan minik yuvamıza..
Sinan'ın yaptığı yapılar kadar sağlam,
Semerkant kadar görkemli olmasa da,
Harcını senin için kardığım,
Gün ışığının sen olduğu yuvamıza..

Yine söyleyeceğini söyle kenara çekilip köşene otur.!
Gözlerini kısarak bak!
Ciğerime işleyen soğuk gibi hissettirerek..

Sırtına yastık ister misin? Yastığım temiz değildir belki, gömleğimi sereyim üstüne..
Seversin sen erkeğinin kokusunu..
Sana kadınlığını, anneliğini hissettiren adamın kokusu..
Hadi gel artık sevgilim, gir..

Öksürüyorsun yine..kızmalı mıyım?
Azaltsak mı artık sigarayı?
Ne de güzel tutarsın; ağzın, ellerin hepsi bir başka tutku..
Garaj kapılarına yapılmış grafitilerin tüm renkleri sen yaslandığında siyah ve gri..
Seversin sen siyahı..
Yeter ki kararmasın sol göğsümüzün altındaki madenimiz.

Seni görmeyeli bir kaç saat oldu.
Güneş dünyanın etrafında bir kez bile dönmedi, ay çıkmadı..
Bilinmeyenden gelen yağmur tanesi bile henüz gebergah'a düşmedi.
Ben yine seni çok özledim be kadın..

Nar yemeyi sevdiğin gibi nar çiçeği eteğinde ne yakışırdı sana.
Giysen yine sana ait olan için..
Hadi artık çok beklettin..
Kadırgaların su üzerinde ilerleyişi..
Kaptanın rota belirleyişi gibi tek hamlede at adımını..
Sağ ayağınla gir kalbime, gel..



25 Mart 2015 Çarşamba

176. Dünya

Genel geçer bilgilerin ayyuka çıktığı dönemlerde tam da burada yaşardı pasaklı küçük çocuk.
Köpeğiyle bir bütün halinde tarumar halde, eve dönüş yolunda görünen paspal velet.!
Elinde çerez, ayağında üç beden büyük postallarıyla..
Güneşin güneş olduğu dönemlerde yüzünün yarısı kırmızı..
Eve dönüş yolunun pencerenizden görünen arşınlanmış yolları..
Mehmetçiğin köy yollarını yaptığı dönemler..
Nerede kalmıştık,hım?
Köy enstitülerinin adam ürettiği milatlar, yüzyıllar öncesi.
İnsanların bir eve, bir aileye, bir döneme ait hissedildiği sıcak, temiz, biraz gri dönemler.
Mevsimlerin değişimlerini net ve keskin olarak hissettiğimiz,
Arjantindeki, İspanyadaki, Kübadaki, Cennet vatan İzmir'deki yıllar..

Herşeyin muğlakta kaldığı, pasaklı çocuğun elindeki ucuz bakkal çerezlerinin artık vitrinlerdeki şaşalı paketlere sıkıştırıldığı 'marketing' dönemi.
Leblebi tozunun bile bulunmadığı devasa yapılar..
Telefonlara bütün yaşamlar..
Yalnızlığın mide bulandırıcı unsurlarını zerremizde hissettiğimiz, herkesin karabaş'ının olduğu dönemlere inat;
Corc veya Cesika isimli minik süslü köpekler..
..Nereye, kiminle gittiğimizin önemsiz olduğu..
..Omuz omuza durmanın faydasız olduğu..
..Yurdumuzun olmadığı karanlık çağ..
Fikirlerin, aşkların, özlemlerin 24 saatte hızlı kargo ile gönderilip değiştirildiği keskin internet çağı..
Anne kurabiyelerinin sıcaklığını; kahve-çörek yaşantısına terk ettiğimiz metropoller.
Gönül özlese de, dilin sustuğu..
Kalp acımayınca gözün yaşarmadığı divanda battaniye altında kalan ergen aşk hikayeleri..
Görüyorum, gözlemliyorum, gözlerim ağırlaşıyor..moraran göz torbaları ve çöküş de cabası..

Yeşil divanımda geçmişi, ailemi,sevgiliyi özlüyorum.
Dünya değişiyor.
Ben ekoseli battaniyenin altında aynı odada tadilatsız yaşantımda kalmayı tercih ediyorum.
Hangi döneme aitim, bilemediğim bir zamanda yaşlanıyorum.
Aşık olunca kör olunan
Sevince el olunan bir yaşamı dışlayan ben..
Yaşlanıyorum, ölüyorum..


177. Garip

En çok senden dinlemeyi severdim ninnileri,
Basra körfezindeki savaşın ortasında öğrettiğin dualarla.
Zaten başka ninni okuyanım da olmadı benim.
Babamın nönette olduğu gecelerin birinde öğrenmiştim ilk dua etmeyi de,
Evin bana ilk emanet edildiği günlerde.

Babamın montu ve kaşkolu, senin seccadendi sizi örnek almamı sağlayan:
Üzerinde soğuk soğuk kokuların olduğu kaşkolun aksine seccadenin yüz sürülen yeri hep sıcaktı.
Babamın sinirlenince bana kurşun fırlatması ve senin  gazeteden kuponla alınan tabakları fırlatmandı tek ortak yanınız.
Bir de severken ağzınızdaki ortak alfabe 'Eşşek Herif '.

En çok senden dinlemeyi severdim ben ninnileri.
Sahi, hiç söyledin mi?
Yüzünün aldığı şekli severdim ben.
Daha bir güzelleşirdi yüzün, hikayeleri yüzündeki kırışıklıklara gizlediğin yüzün.
Hastalıkların, ayrılıkların,özlemlerin güzel yüzünden gitmedi ki hiç..

Ne de severdin beni..he??
Ben de seni..
En çok da sigara paketimi alıp gizlediğin zamanlardaki yalan söyleyemeyişini.
Yüzün gülerken anlardım hep neden kızlık soyadının Gül olduğunu..
Yakışırdı sana gülmek, her kadına yakıştığı gibi.
Ama yakıştıramadım sana
Mevlana ekmek fırınından Bimarhane Cami'ne taşımayı..sevemedim,alışamadım.
Ne işin vardı ki 4 kollu japon su bitkilerinin üzerinde?
Beyazları hep yakıştırmıştım halbuki sana..
O güne kadar hep yakıştırmıştım.
Koskoca babamın ağladığı ilk ve tek gün yakıştıramadım ama..

Ninni söyleyemediğin her gün aradım seni.
Yeni dualar öğretemediğin, gazetelerin her yeni tabak fırsatı diye çarşaf çarşaf bastığı günlerde..
Sigara paketlerim her gün ortada artık.
Gizleyen yok ki.

Yeni bir anımız daha olsun istedim.
Senin büyüdüğünü ve yaşlandığını göremediğim o basra körfezindeki savaşlara binlerce yenisi eklendiğinde bile..
Sahi, sizin hiç anneniz öldü mü?




5 Mart 2015 Perşembe

Doğum Günüm. Sondan Başa Doğru 178 Şiirin Başlangıcı

Ben Kimdim diye başladı hayat, bundan 30 yıl önce.
Yüzyıllık yalnızlığın 29 yılı gazoz kapağı gibi yuvarlanıp gitti kaldırımdan.
Fani hayatın faki temsilcisi fakir Gökoğuz'un 30.sahnesi
Güneştim ay oldum karlarda buz oldum melodisinin 80'lerde kaldığı sahneler.
Piyano tuşlarına 3 beyaz 1 siyah yerleşen düzen, benimkine tersi bir karar vermişti.
Solan sümbüllerinki gibi eğilmek yerine doğrulmayan çalışılan basit, düzensiz,düzenbaz,düzmece ve düzlükte bir yaşam.
Yalnızlık sanatının ustası olma yolunda tekdüzeliğe sıkışmış, kibirli bir dahi..
Geldiği yerin, gittiği yere,
Kaldığı yerin, göçeceği yere,
Doğduğu yerin, gömüleceği yere oranla ters ve doğru orantısıyla hesapsız, kitapsız, oransız kalabileceği değersiz bir yaşam..Kim bilir..
Mürekkebin tadının kandaki demir tadına döndüğü kekremsi bir koku..
Dokunun kilimlerden çıkıp kurgulara döndüğü
Dönen semazenleri bu hıza yetişemeyip
Virtiözlerin yanlış notalara bastığı hızda, metal hızında bir yaşam..
Onu doğuranın varlığından emin olup, O'nu elleriyle gömdüğünden de bir o kadar emin olduğunu sanan 30'lu yaşlarında kendini yarılamış sanan bir yaşam kanıtı..
Narin narin ketenlere, pamuklara sarmalanmak hayaliyle doğan kıçıkırık vetedin epi topu 30 yılı.
Amacın ve hayalin tek olduğu, itirafsız itirafçı bir tetikçinin yaşamı.
Dünyaya faydası olmayan faydasız bir nüfus kalabalığı.
Yaradanın bir planı vardır diye beklenen 30 yıl ve gerisi boşluk..
Görünen, hissedilen sadece odadaki nem.
Düzensiz yanan mumlar..
Bir de anamın güzel toprağı..
Yedi aylıkken sedyede doğumun istem dışı sancılı sonucu..
Gayesiz yazılar.
Elvan ve Narin'in oğlu ölümün kavşağına hızlıca girmiş yeni nesil bir doğum günü.

İyiki Doğdun büyük görünümlü küçük adam.


12 Şubat 2015 Perşembe

Ben Duydum..Kimdim?
















Bu dünyada ben yoktum, doğdum
Bebektim, yordum
Çocuktum, sordum
Küçüktüm, toydum
Kahramandım, robottum
Şimdi adam oldum
Büyüdüm, doğruldum
Öğrendim, yoğruldum
Yaşadım, yoruldum
Hırçındım, duruldum
Düşmandım, vuruldum
Anlaşılmadım, kudurdum
Bana vurana bende vurdum
Hep ilktim, sondum
Kökendim, soydum
Yapraktım, soldum
Döküldüm, toprak oldum
Buzuldum, dondum
Ateştim, kordum
Nehirdim, göldüm
Taştım, damla damla doldum

Kim çeker ki bu adamın kahrını?

Yağmurla su oldum
Denizle tuz oldum
Karlarla buz oldum
Hep ben mutsuz oldum
Düşerken tutundum
Kalkarken tutuldum
Yalnızdım unutuldum
Sayfalarda kurutuldum

Kim duyar ki bu adamın sesini?

Topraktım, tohumdum
Fidandım, torundum
Ağaçtım, odundum
Ormandım, korundum
Yılandım, soktum
Fakirdim, yoktum
Zengindim, toktum
Her geceydim, koptum
Mankendim, soyundum
Hep dinledim, koyundum
Bacaktım, koldum
Sağ koldum ve soldum
Her şeyi savurdum
Sinirlendim, kasıp kavurdum
İstesem taş olurdum
İstemesem de olurdum
Güneştim, ay oldum
Depremdim, fay oldum
Kısraktım, tay oldum
Hay oldum, huy oldum
Gökyüzünde, buluttum
Geriye kalan, umuttum
Ama çöl oldum, kuruttum
Ben kendimi unuttum


Adam, kendi kendine ve yalnız ölür. Duyulmaz, unutulur.