Popüler Yayınlar

25 Aralık 2018 Salı

Manifesto




















Sonsuza kadar sürebilecek bir nöbetin şarkısı. ''Kaybolup gidenler hakkında konuşmalıyız bir an önce. Hata yapanlar hakkında konuşmanın tam sırasıdır. Kaybolup gidenleri sorgulamak gerek. Demokrat diye geçinen yalancıları sorgulamalıyız. Kaybolup gidenler hakkında konuşmalıyız bir an önce. Yitirdiklerimizi konuşmalıyız bir an önce. Hep hatalı olanlar hakkında konuşmanın tam sırasıdır. Özgürlük hakkında konuşmalıyız bir an önce. Kaybolup gidenleri sorgulamak gerek. Demokrat diye geçinen yalancıları sorgulamalıyız. Özgürlükten bahsetmek önemlidir. Demokrasiyle her zaman el ele dolaşır...''

Müzik : Tony Gatlif. Sözler: Çeviri

8 Kasım 2018 Perşembe

Otel

Aksaray'da ucuz bir otel
Yatağımda rimeli akmış bir faişe
Aklımda sen.
Senin üstünde başka birisi.

7 Kasım 2018 Çarşamba

Anne ve çocuğu şiiri
















Nerede benim baş parmağım?
Balabanları kapayan,
Duduklere ses veren,
Ağlayan aç bebeklere emzik olan parmağım..

Ne notaları duydu bu kulak,
Ne çığlıkların üstünü kapattı.
Yorganın sıcak yüzüyle, evladın üşüyen gözlerine "derman ol" dercesine.
Ol dedi.

Çocuk öldü..açtı,üşümüştü
Annesinin çilesini anlatan bir nota henüz bulunmamış,
O acıyı yatıştıran ecza keşfedilmemiş,
Lokman Hekim bile henüz doğmamıştı.
Korkunçtur dönüş sesi dünyanın..

Doğmuş ve erkliğini tamamlamış hiçbir birey,
Kadıncağızın acısını paylaşamamış.
Söylentiye göre;
Gözlerini hiçbir palyaço güldürememiş,
Avuçlarını on binlerce kömür ısıtamamış.
Komşuların taşıdığı bir o kadar kap acılı yemek dahi tesir etmemiş.

Olanlar oldu, insanlığın tanımı değişti.
"Sahip oldukların değil, paylaştıkların kadar hayat"
Annecik o çileyi ne eşe dosta açtı ne aşabildi..
Bir canın göğüs kafesinden göçü,
İki cana mal oldu.

Sesi kısıldı, insana dair tüm duyular kayboldu.
Tek yaptığı yürümek olan annenin önce tek bacağı aksadı,
Sonra göz pınarları kurudu,
Saçları beyazlaşıp döküldü..
Evladının doğum anındaki silüetinde paylaşamadığı hayatından oldu.
Ardında kalan boğuk sesler,
Birkaç kap komşu yemeği ve son söz.
"Keşke ölümü çocukların ulaşamayacağı bir yere kaldırabilseydik"

Baş parmağımdan bir yer koptu.
Kalbime bağlanan damar.
Dalgın uğraşlar, sonsuz kelamlar..
Ne o sözü ne o gözü unuttum vesselam.

26 Ekim 2018 Cuma

Roman'ın Hikayesi















İstanbul'un taş duvarları arasındaki güzel esinti.
Çayımın buharı, kalyanın elma kokusu, Cihangir'in esnafı..
Göç etmiş ya da ettirilmiş,
Barok mimariyle teneke evler arasına sıkıştırılmış 72,5 millet.
Ben o buçukluk kısmının müziğiyle cenk ediyorum.
Don Kişot olmasam ne fayda?
Tüm arnavut yokuşları Atatürk Heykeline çıkmıyor mu?

Kestane mevsimi döngüselliği az kalıyor.
Hızıma yetişemiyor..şehirleşme ve yozlaşma
Gitmeyen bilmez ama gitmeye de çalışmaz.
Hikayeleri yaratmaktansa dinlemek daha zahmetsizdir.
Biz hep kolayına kaçtık.

Kazancı yokuşundan tünele kadar yürümemişsen,
Kestaneci arabasında gizlice ısınmayıp,
Sonbaharın dar, dapdar geçitlerinden tüyüp,
Avuçlarında sevgilinin yahut çayın mahremini tutmadıysan,
1 eksiksin demektir.
İkimizden 1 fazla da yaratamadık ya, suç kimin?

Tamamlanamayan bir gösterişli yapısın ey Galata.
Suriye Pasajı'nın Terkos'tan bir Tokatlıyan Han kadar farkı var.
Her damar sonunda kalbe ulaşmıyor mu?
Suç bağımsızların.

Kahveler küçük fincanlarda çok mu şirin ki.
Bol telveli olanını cezveden hep birlikte içmedikçe,
Ekmeğini paylaşmanın anlamsızlığı sonbaharda başına anca dank eder.
Geriye bırakılan bahçelerdeki yasemin kokusu da cabası.

Gönderildik.!
Memleketten, gönülden,ordudan,uzak uzak meydanlardan..
İstiklal'e kadar.
Bize kalan çalgılarımız ve bir avuç sahil kenarı kestanesi.
Kabuklarının çıtırdaması bize sürgünden kalan yağmur şifası gibi.
Parmaklarımız yandı.
"Kendinize iyi bakın" diyebilecek analarımızın dilini de kaybettik.
Kurban olunurdu, Olduk..Gönderildik.

Yanı başımızdan geçen binlercesi bizi görmez.
Sen de beni görmemiştin.
İstanbul'un iki yakası gibiydim.
İki yakam bir araya gelmezdi, hala da öyle..
Kollarımızın ulaşacağı son noktaydı, uzattıkça uzattık.

Kestane mevsimiydi.
Romanlar boğazları acımadan büyük sesleriyle akordeon çalıyorlardı.
Elleri üşümez,
Çay içmez,
Çoğu sakat
Ve
Kestane yemezlerdi.
Bana hep sürgünü hatırlattılar.
Canımı acıta acıta, üstümde tepindi ritmleri.
Herkesin hayatındaki göçlerin alameti farikası
Cihangir'de başlayıp, cihangir''de son bulması..
Ne kaderdir ne dram.
Melodikadır ve kedidir belki..

Çay yanındaki minik kurabiyeler.
Sonbaharın şatafatlı hayatlarımıza bıraktığı içe dönüşümün bir özetidir.
Beni herkes dinlemez ve sevmez.
Florin'e sorun ve ondan dinleyin.
Bu O'nun hikayesi.
İstanbul'un taş duvarları arasındaki güzel esinti.
Çayımın buharı, kalyanın elma kokusu, Cihangir'in esnafı..
Buçuk millet benim acım,
O'nun hikayesi.


15 Eylül 2018 Cumartesi

Travma












Bir şeyler mırıldan, yorgunum.
Kendimi anlayıncaya kadar tut elimden, aklımızdan geçelim.
Hüznümü sar, özrümü kabullen,umudumu sahiplen..
Çok değil, anladığın kadar sev beni, konu serbest.

10 Ağustos 2018 Cuma

Estağfurullah

























Yo yo..İyiyim.
Sadece kafamı uçurdular.
Gövdemden ayrıldım.
İkimizi kainatın farklı topraklarına serperek serdiler.

Ceset diyor yeni nesil.
Gerçeğin çağrışımı tam da bu, ta kendisi.
Yudum yudum, tuzlu buzlu iniyor,
Yandırsa da Estağfirullah..

"Gayb diyarının Sayın Yolcuları..!?
Yaşamınız birkaç günlüğüne tuvalet molası vermiştir." benzeri anonslar duymaz mısınız?
Kekin kabarık ve dolgun görünüşüne aldanmak..
İşte böyledir iyi olmak.
İyisindir..Görünürsün..
Başka başka diyarlarda, başka yüzlerle görünürsün.
Bir minnettar kul demez
"Ey cesedim , kafanı uçurmuşlar..Kimlerdensin?!" diye.
Gövdenden ayrıldıkça, gündemden de düşülür haliyle.
Haliyle vaktiyle iyi yaşamışız amma..
Ve lakin,
Ve bek eyice, denir.
Denmeli,

Dengi misin sen?
Mağrifet et de kana kana iç Zümremin nimetlerinden.
İrfan sahibi her müptezel yoluna kul,
Galaksiden bir yol..
Deli misin sen?

Akşam ezanı okunur duymaz mısın? Rakı kadehlerinde sirtaki mi yaptı desin elalem?
Ve lakin,
Ve barik,
Ve estağfirullah.

Kafamı bedenimden ayrı koymuşlar.
Biri sıratın bir ucunda, diğeri diğer..
Ucunda yaşamın.
Kalemin ucunda diğeri, öteki olan.

Gönülperest olarak üflenen her ciğer dumanı
Köz olur da dışarı tükürülür mü?
Ne der elalem
Ve tövbe , ve estağfirullah.

Fesleğen yaprağının ucu kadar huzur.
Bir kedi maması büyüklüğünde de olur.
Aslında hissizleşilen her bir iç boşluk kadarı..Tam karar.

Geçenlerde yine ahaliyle karşılaştım.
Orada öğrendim de gül gül öldüm.
Kafamı uçurmuşlar.
Hiç haberim olmadı.Olsa bir geçmiş olsuna gelinmez mi?
Komşu kısmısı işte.
Vallahi gelen giden olmadı.

Yapılmayan,
Tahayyül edilenin aksine hep keskin bir kılıçla bizi ikiye ayırmış.
Ve üstelik otuzlu, üçlü,beşli senelerin akması bize haber edilmemiş.
Konu buymuş Sahi.
Ve lakin inanamadım.
Estağfirullah
İyi adamdı.
Bey eyice.

#gokoguz

17 Mart 2018 Cumartesi

Sevda

















Aklımda bin gavur.
Fersah fersah kelimeler;
Kimisi derin, kimisinin sahibi belli değil.
Kiminin ne anlama geldiğini bile bilmiyorum.
Evet var öyle insanlar da,
Kiminin ne anlama geldiğini bilmiyorum.
Kiminin ici oyulmuş, kiminin kirpiği bozulmuş ya da kipriği,
Kiminin derdine binlerce insan feda olunmuş.

Ben kendi içinde tutarlı sayılabilecek biriyim aslında.
AVM'lerde hep aynı WC'ye girerim.
Hep aynı şeyleri yerim,
Hep aynı hırkayı giyerim,
Son on yılda 20'den fazla şarkıyı dinlemedim,
Yarısını hala beğenirim.
Annemi her gün hatırlarım.
Kazandığımı yerim,
Sokaktaki dostları beslerim,
Rakıyı şalgamla içer, viskiye iki buz atarım.
Siyah giyinmek istesem de hergün lacivert giyer,
Çamaşır ve çorap uyumuna ceket gömlekten daha çok önem veririm.
Yani bana tutarsız denmesi bir nebze haksızlık.
Unutmadan, hep aynı kadını severim.
Sırt ağrısıyla uyur, sırt ağrısıyla doğrulur,
Her gun uyanır , o kadını severim.

Bazen diyorum,
(Her zaman "bazen" derim.)
Çavdar tarlasındaki veletler gibi olsam.
Hangi avılda yatıp, hangi diğerinde uyandığımı ben bile bilmesem.
Öksüren adam heykeli gibi uyku ve huzur versem insanlara.
Ama her zaman "bazen" demek gibi bir şey değil bu.
Yaşantısal rastlantı?!
Bana denk gelmedi Ege'de çipura avlayan hergeleler.
Gözlüğümü burnuma düşürüp, ağız kenarından birkaç küfür savurmuşluğum var.
"Bazen ve her zaman"

Nereden geldiğini unutan nesillerin aksine ben! bazen düşünürüm.
Öyle birkaç saatimi vermekten fazla zaman diliminde..Düşünürüm.
Bir ebeveyn neden "Ebeveyn banyosuna ihtiyaç duysun"
Ve niceleri neden çocuğuna "Sevda" ismini koysun.
Anlamlandıramıyorum istemedikleri hikayelerde başrol oynamalarını.
Kader ekseninde cesaretten yoksun bireyler neden yaşasın.
Bir sürü sual, yanıtlayamayan dinleyenden daha çok.
Okuyup susanları saymadım farzedelim.

Bazen diyorum,
Üzerine laf söylemem dediğim olaylara o lafıgüzafları etseydim,
Değişir miydi bu enstantene.
Fotoğraf karesinin bir anıdan ziyade bir süreci temsiliyeti.
Etseydim, başroller yan rollere, onlar da yan yollara sapar mıydı.
Biz saptık.
Dedem "Tahta Bacak" ve diğer dedem "Kocaoğlu"
Onların vasiyetidir bana yaşadıkları herşeyi
Neden evlatlarına "Sevda" dediklerini aktarmak.

Uyku, bize Esneyen Adam Heykelinden
Ziyade onun ametist gözlerinden armağan.
Başımızla, bi hörmetle ve dahi kabulü niyaz ediyoruz.
Geçmişe özlem, geleceğe motor tepesinden bakan bizler.
İki dirhem bir kabak çekirdeği tadında,
Huzurunuzda zuhurla,
Ölmek uyumaktır vesvesesiyle,
Kısa ölümü tadıyor ve Dedelerimizin yanına sığınıyoruz.
Sevda ve Rahmetle.












14 Mart 2018 Çarşamba

Mor Kalpliler Günü

















Damarlarımızdaki yeşil kanın aksine mordur kalplerimiz,
Sefil uyuşuk ve minik bedenlerimiz,
Kandaki beyaz toz, şeffaf anason, biraz amfitamin, kafi miktarda su..
Devrilen nice yönetimlerin altında can veren kısa ömürlü nesiller,
Turuncu devrimlerin yaz güneşlerinde kızıla çalması rastlantısalı.
Ve sondan bir önceki eşiği birlikte çıkmamız.
Ve sessizce bir perde kapanışı,
Spotları kapatın!

SİZLERİ ÖLEN SAYISIZ İNSAN İÇİN ÖMÜR BOYU SAYGI DURUŞUNA DAVET EDİYORUM!
Sessizlik,
Dinleyin,şşşt,şşşt, sessizlik.
O kadar gürültülüsünüz ki, çocukların çığlığını hanginiz duydunuz?
Tellallara haber verin, anlatın onlara.
Ellerimizde mızraklarda sokaklardayız.
Pankart kumaşlarındaki yazıların yıllarca kanla yazılışı, hepimize yetti.
Yokluğa sürüklenen daha avuç kadar canlar ya toprak altında, ya asfalt üstünde.
Biz buradayız. 1 adım geri gitmemekte kararlı.
Gençliğimiz, ebediyetimiz, emekliliğimiz..Birlikte geldik.
Narsist, Faşist, Nasyonel, Misyoner, Gökkuşağı ve yer küre bir oldu.
Kinimiz çok, Marsı dünyaya daha çok yaklaştırabiliriz.
Sizi o koltuklardan uzaklaştırabiliriz.
Geç kalınmış herşeyi,roketatar hızıyla..İvmesi, kuramı..İhtilal gibi, aniden.
Geleceğiz. Geleceğimiz için geleceğiz.

Babalarımızın fabrikalarını sattık, yani tarlalarını. 3-5 ölçek darı fiyatına.
Adımlarımız !! Karar verdiğimiz her saniyenin kefaletidir.
Bizden çok gitti, size fazlasıyla gelen tonlarca mal varlığı, insan varlığı.
Yani tüm malların varlığı.
Can kafesinde hapsettiniz özgürlüğümüzü! Yetmedi.
Kültürlerimizi bombaladınız.
Kanaat ve Kainat ne de büyüdü gözümüzde. Kanmadık.

Dışlanan her bir bireyin birleşim günüdür bugün.
Gitmekten kaçan, koşmaktan beter olan, sevemediğiniz küçük insanlar.
Hepsi biziz.
Sokak hayvanlarının, pahalı bir orkide kadar değer görmediği,
Dinin, devletleri, sürüleri, kontrol edemediği,
Yaşanılan en boktan bulanık dönemlere denk gelen bizler
Nota bilmeyeni değil Neşet Emmiyi gömdük.
Üzülmedik, yetmedi, çocukları gömdük, geçmişimizi gömdük.
Tazecik aşkları, üç kuruş tabaktaki yemeği,

Geliyoruz.!
Pankartlarımız dalgalanıyor, korkun!
Bize KORKMA diyen marşlar yazıldı.
Sizin sığındıklarınız, size ne öğrettiyse ondan korkun!
Gün mor kalbimizin güneşte kavrulma günü,
Gün başak tarlamızda mahsül toplama günü,
Gün kadınlarımızın, çocuklarımızın, ailelerimizin, geçmişlerimizin ve geleceğimizin.
Gün ne yarın ne ötesi, ne gün ortası.
Mor Kalpliler gününü ilan ve beyan ediyorum.
KUTLU OLSUN.





2 Ocak 2018 Salı

Filler ve Prenses














Kimine göre buydu şiir..
"Camdan akan kediler cama çarpıyordu, 
Yumuşacık kedime sarıldım cenin halinde,
Ve elimde sıcacık bir kedi vardı yudumladığım.."
Kimine göre değildi şiir..
"Camdan akan yağmurları izliyordu kedi.
Yumuşacık battaniyesine sarılıp cenin halinde,
Ve elinde sıcacık bir kupa kahvesi vardı yudumlanan.."
Değişkendi, değişirdi..Değişmedi.
Değiştiremediklerimiz, erişemediklerimiz oldu.
Ve tanrı eğer varsa..Kedinin canını Fil'e verdi
Ve tek o filden razı geldi.
Gelip göremediklerinin hatrına..
Sormadan, etmeden, gitmeden, doğmadan..
Küçük bir şans..
Berhudar olunan ufacık bir eniğin koynunda minik bir madalya..
Lakin çimeni ezmeyen Fil,
Kediyi un ufak etti. 
Hayrolsun..